Tükenmişlik Sadece Yorgunluk Değil, Sessizce İçten Eksilmek
- Erva Avutmuşlu
- 23 May
- 3 dakikada okunur
Bazen uyanırsın ve hiçbir şey yapmak istemezsin.
Kahvaltı hazırlamak, işe gitmek, insanlarla konuşmak…
Hepsi fazlaymış gibi gelir. Ama gece de sekiz saat uyumuşsundur. Dinlenmiş olman gerekirken neden hâlâ böylesine yorgun hissediyorsundur?
İşte bu yazı, tam olarak o sessiz yorgunluğu anlatıyor. Adını koymakta zorlandığın, dışarıdan belli olmayan ama içeride gürültü yapan o hissi: Tükenmişlik.
Psikoloji dünyasında tükenmişlik, uzun süreli stres ve aşırı yüklenme sonucunda kişinin hem fiziksel hem de duygusal olarak bitkin düşmesi şeklinde tanımlanır. Ancak bu tanım, bazen yaşanan gerçekliği karşılamaz.
Çünkü tükenmişlik sadece yorgunluk değildir. O, zamanla içinden içini çürütür; seni senden uzaklaştırır.
Gel, bu sessiz tehlikeyi birlikte tanıyalım.
1. Duygusal Tükenme: İçindeki Sesi Kaybetmek
Tükenmişliğin en belirgin, ama en az konuşulan yönlerinden biri duygusal tükenme. Bu, sadece üzgün ya da mutsuz olmak değil. Zamanla duyuların körelmesi, hislerin donması ve olaylara karşı nötrleşmektir.
Gün içinde biri sevindiğinde “iyi”, biri ağladığında “geçer” demek… Ama aslında hiçbir şey hissetmemek. Empati kurmak bile ağır gelmeye başladığında, tükenmişlik kendini gösterir. Duygusal tükenme, çoğu zaman kişinin “kendini hissedememesiyle” başlar. Bu noktada beden hâlâ oradadır ama ruh birkaç adım geriden gelir.

2. Başarı Hissinin Azalması: Yapsan da Yetmiyor Gibi
Tükenmişliğin ironik bir tarafı vardır: İnsan bazen en çok başarılı olduğu dönemlerde tükenir. Çalışırsın, üretirsin, takdir alırsın. Ama içinden bir ses “hiçbir şey yetmiyor” der. O noktada artık başarılar da anlamsızlaşır.
Bir danışanım şöyle demişti:
“Yaptığım her şeyi iyi yapıyorum ama hiçbirinden keyif almıyorum.”
İşte bu, tükenmişliğin çok tanıdık bir cümlesidir. İç motivasyonun yerini, görev bilinci almıştır. Artık yaşamak değil, sadece yerine getirmek vardır.

3. Sınırların Silinmesi: Herkese Varken Kendine Olmamak
Tükenmişlik sadece işle ilgili değildir. Duygusal yük taşıyan, başkalarının ihtiyaçlarına sürekli yetişmeye çalışan kişilerde de çok sık görülür. Özellikle terapistler, öğretmenler, ebeveynler, sağlık çalışanları gibi sürekli “veren” pozisyonda olan kişiler, sınırlarını kaybettiklerinde hızla tükenebilir.
Bir zaman sonra şu cümleler çoğalmaya başlar:
“Hayır diyemiyorum.”
“İzin almak için bile açıklama yapmam gerekiyor gibi hissediyorum.”
“Herkese yetişiyorum ama kendime hiç kalmıyorum.”
Bu durum sürdükçe kişi hem fiziksel hem duygusal olarak eksilir. Kendine alan bırakmadığında, beden ve zihin o alanı seni durdurarak almaya çalışır.

4. Fiziksel Yansımalar: Ruh Susunca Beden Konuşur
Tükenmişlik, bedenin de dilini değiştirir. Baş ağrıları, boyun tutulmaları, mide sıkışmaları… Sebepsiz gibi görünür ama beden aslında bağırıyordur:
“Bu yük fazla.”
Uyuyorsun ama dinlenemiyorsun. Yataktan kalkmak işkence gibi. Kendini hep bitkin hissediyorsun. Oysa sağlık testlerin normal çıkıyor.
Çünkü sorun fizikte değil, duyulmamış duyguların ağırlığında.
Benim için bu süreç, her sabah başımda bir baskı hissiyle uyanmakla başlamıştı. Gerginlik hiç geçmiyor, en küçük ses bile irkiliyordu. Bir gün anladım: Sessizce kendimi tüketiyordum.

5. Tükenmişlikten Çıkış: Fark Etmekle Başlar
İyi haber şu: Tükenmişlik fark edildiğinde, iyileşme başlar. Ama bu süreçte sadece dinlenmek yetmez. Asıl yapılması gereken, kendine dönmek. Şu sorularla başlayabilirsin:
“Bugün gerçekten ne hissettim?”
“Benim neye ihtiyacım vardı ve bunu gören oldu mu?”
“Ne zamandır kendim için bir şey yapmıyorum?”

Tükenmişlikten çıkmak için atılabilecek bazı somut adımlar:
✅ Sınır koymayı öğrenmek: Her isteğe “evet” demek, kendine “hayır” demektir.
✅ Duygulara izin vermek: Bastırdığın her duygu, sana bir yerden geri döner.
✅ Zihni dinlendirmek: Sosyal medyada gezinmek değil, gerçekten zihinsel bir mola.
✅ Profesyonel destek almak: Psikolojik destek almak zayıflık değil, sorumluluktur.
✅ Kendine küçük ritüeller yaratmak: Günde 10 dakikalık sessizlik bile iyileştirici olabilir.

İç Sesin Hâlâ Orada...
Tükenmişlik birden olmaz. Zamanla birikir. Sessizce çöker. Ama içimizde hâlâ konuşmaya çalışan bir ses vardır. Bazen çok kısık, bazen bastırılmış ama oradadır.
Bu yazıyı okuduysan ve bir yerinde “ben de” dediysen, işte orası başlangıç noktası olabilir. Çünkü en çok unuttuğumuz şey şu:
Sen de varsın. Senin de durmaya, hissetmeye, yorulmaya ve yeniden başlamak istemeye hakkın var.
Şimdi kendine şu soruyu sor:
Bugün sadece kendin için ne yapabilirsin?
Belki de o küçük şey, iç sesine yeniden alan açar.
Ve belki… senin içinden geçen bir yazı olur bir gün, başkalarının iç sesine de dokunan.

Comments